“Üç Beyaz”ın En Masumu: Tuz

0
258

Fatma Sarıarslan (sadehayat.com)

Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.

Şeyh Galip

Yeryüzünde dengeli bir şekilde bulunan elementlerin pek çoğu aynı denge içinde, Şeyh Galip’in dizelerinde “kâinatın özü” olarak simgelenen, insanın vücudunda da mevcuttur. Diğer bir deyişle kâinatta ne varsa, aynı oranda insanda da vardır. İnsan vücudunda hücre dışındaki tuz oranı okyanustaki su/tuz oranına çok yakındır. Schüssler Tuzları adıyla literatüre gecen Dr. Schüssler 1897 yılında insan bedenlerinin yakıldığında geriye kalanın tuz olduğunu tespit etmiştir. Yeryüzünün en aşağı noktası olan Lut Gölü’nde de tuz kolonlarının gölün mavi yüzeyini deldiği görülür. Bazı yerlerde tuz kümeleri parçalanan buzdağları gibi suyun üzerinde yüzmektedir. Lut kavminin helâk olduğu bu alanda insanlardan geriye kalan sadece tuz kitleleridir adeta.

İnsan bedeni 84 elementten oluşmaktadır. Şaşırtıcı bir biçimde doğal tuz kristalinde de 84 element mevcuttur. Yani doğal tuz insan vücudunun mineral ihtiyacının tamamını sağlamaktadır. Bu gerçeğe rağmen bugünkü modern tıp tuzsuz beslenmemizi öneriyor. Peki neden?

Rafine Sofra Tuzu

Genel olarak zararlı addedilen tuz rafine edilmiş Sodyum Klorür (NaCl)’dür. Gerçekten de bu tuzdan uzak durulması gerekiyor.[1] Zira günümüzde market raflarında satılan tüm rafine tuzlar aslında sanayinin kullanamadığı atık tuzlardır. Tuz üretiminin çok büyük bir kısmı direkt olarak sanayiye yöneliktir. Tuz olmadan neredeyse hiçbir şey üretilememektedir. Dolayısıyla üretim aşamasında rafine edilen doğal tuzdan geriye sadece NaCl kalmaktadır.[2] İşte bu atık tuz da insanlar tarafından tüketilmek üzere piyasaya sunulmaktadır. Üstelik rafine tuzda tuzun akıcılığını kolaylaştıran ve topaklanmasını önleyen birçok kimyasal da bulunmaktadır.

Rafine sofra tuzu doğal tuzların yerini aldığından beri hastalıkların giderek arttığı artık herkesçe bilinen bir gerçektir. Çünkü insan vücudu rafine tuzu kendisine yönelik bir tehdit olarak algıladığı için tüketilen rafine tuzu bir an önce atmak ister. Bu nedenle de tüketilen aşırı miktarda tuzun süzülmesi ve atılması başta böbrekler olmak üzere tüm boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturur. Bu durumda rafine tuz vücutta aşırı su birikimine sebep olur ve kalp yetmezliğine yol açabilir. Vücuttan atılamayan rafine tuz ise tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanır. Böylece romatizmal hastalıklar ile safra kesesi ve böbrek taşı oluşumlarına kapı aralanmış olur.[3]

Oysa kaya tuzu gibi doğal ve işlenmemiş tuzlar gerektiği kadar tüketildiğinde vücuda zarar vermez, fayda sağlar. Aslında tuz -daha doğru bir deyişle- “gerçek tuz” hayatın vazgeçilmez unsurudur. Tuz hücrelerimizde biyokimyasal reaksiyonlardan geçip, vücut fonksiyonlarında görev alır. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi tuz sayesinde mümkündür. Tuz ayrıca sinirlerimizin iletisini sağlamakta, kaslarımızı kasmakta, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlamaktadır.

Öte yandan tuz sadece yediklerimize lezzet katmakla kalmaz, bize huzur ve mutluluk verir. Yani tuzun insan psikolojisi açısından da faydaları vardır. Nitekim ABD’deki Iowa Üniversitesi’nden araştırmacılarca hazırlanan bir raporda, tuzun doğal bir antidepresan olabileceği görüşüne yer verilmiştir. Araştırmaya göre fareler üzerinde yapılan deneylerde tuz eksikliğinin, hayvanları normalde yapmaktan hoşlandıkları aktivitelerden uzak durmaya yönelttiği görülmüş ve bu durum depresyonun bir işareti olarak yorumlanmış.[4]

İşlenmiş Gıdalardaki Tuz

Günümüzde rafine sofra tuzunun yanı sıra, birçok insan farkında bile olmadan gerekenin çok üzerinde tuz tüketiyor. Bu tüketimin en büyük kısmını işlenmiş gıdalardaki tuzlar oluşturuyor. Tuz kokuşma yapan bakterilerin yaşamasına izin vermediği için paketlenmiş gıdalara raf ömürlerinin artması için çok miktarda tuz (NaCl) konuluyor. Üstelik paketlenmiş yiyeceklerin içinde sodyum klorürün yanı sıra, sodyum bikarbonat, monosodyum glutamat, sodyum nitrat gibi başka sodyum bileşikleri de var. Bu durum farkında olunmadan tüketilen tuzun aşırı miktarlara çıkmasına neden oluyor. Çünkü bu sodyum bileşikleri tuz tadında değiller. Lezzetten yoksun ve doğal yapısı değiştirilmiş işlenmiş gıdaların yenilebilirliklerini sağlamak için bunlara tuz katmak hazır gıda sektörü için en ekonomik yöntem olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan tuz hazır gıdaların içindeki unsurların bir arada durmasını, dağılmamasını sağlıyor. Özetle tuzun gıda sanayindeki kullanımı çok yönlü olduğu için, işlenmiş gıdalarda olması gerekenden çok daha fazla tuz kullanılıyor.

Doğal Tuz Nasıl Anlaşılır?

Öncelikle şunu söyleyebiliriz; çok rahat akan tuz rafine tuzdur. “Akar, akar, akar” şeklinde tüketicilere sunulan rafine sofra tuzuna nem tutucu kimyasallar eklenerek tuzun akışkan olması sağlanır. Diğer taraftan tuz kristallerinin şeklini değiştirmek suretiyle, bunlara, birbirlerine kolay kenetlenmeye olanak bırakmayacak bir şekil verme yoluna da gidilmiştir.[5] Dolayısıyla durdukça topaklanan ve kristalleri fabrikadan çıkmışçasına aynı irilikte olmayan ve öyle kolayca tuzluktan akmayan tuzun doğal olduğunu söylemek mümkün.

Ancak dış görüşünden tuzun doğallığı konusunda şüpheniz var ise, tuzun rafine veya doğal olduğunu test etmek aslında çok kolay: Yarım çay bardağı üzüm sirkesi içine 1 tatlı kaşığı tuz atın. 5-10 dakika kadar bekleyin. Sirke yeni açılmış gazlı içecekler gibi aşağıdan yukarı doğru köpürmeye başlıyor ve bir süre sonra da bulanıklaşıyorsa o tuz doğal değildir.[6]

Tuzun Negatif İyon Etkisi ve Tuz Terapisi (Speleotherapy)

Havadaki elektrik akımları insanların ruh halini, enerji düzeyini ve sağlığını ciddi ölçüde etkiliyor. Elektronik aletler, yapay ışıklar, havalandırma sistemlerinden gelen suni hava ve modern bina yapımında kullanılan malzemeler yoğun bir pozitif iyon üretimine yol açıyor. Tuz terapisi ile negatif iyonlara maruz kalarak rahatlamak mümkün. Her ne kadar tuz terapisi genellikle duvarları doğal tuzla kaplanmış yapay tuz mağaraları veya daha popüler adıyla “tuz odaları”nda doğal tuz madenlerinin mikrokliması sağlanarak yapılsa da, elbette gerçek bir tuz mağarasının etkisi görülemiyor. Yapay tuz mağaraları oluşturularak yapılan tuz terapisi için “halotherapy” tanımlaması kullanılırken, gerçek tuz mağarasındaki tuz terapisine ise “speleotherapy” deniliyor. Ancak yine de tuz odalarında yapılan tuz terapisinin Ultrasonik Salinizer cihazlar[7] kullanılmasındansa daha doğal bir yöntem olduğunu söylemek mümkün. Ancak gerçek bir tuz terapisi için tuz odalarından ziyade Ukrayna veya Slovakya gibi Doğu Avrupa ülkelerindeki tuz madenlerine gitmek en sağlıklısı.[8]


[1] Tuzun zararları konusunda literatürde birçok çalışma bulunmaktadır. Ancak tüm bu kaynaklarda tuz olarak sadece Sodyum Klorür (NaCl) zikredilmektedir: Bkz. Ian J Brown, Ioanna Tzoulaki, Vanessa Candeias and Paul Elliott, “Salt intakes around the world: implications for public health”, International Journal of Epidemiology, 2009, 38, p. 791–813, http://ije.oxfordjournals.org/content/38/3/791.full.pdf+html; Michael H. Alderman, “Salt, Blood Pressure, and Human Health”, Hypertension, 2000, 36, p. 890-893, http://hyper.ahajournals.org/content/36/5/890.

[2] Nihal Doğan “Doğal tuz, sodyumun nefretine karşı!”, 17.04.2008, http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=23427

[3] http://www.beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=1567:kaya-tuzu&catid=83:ak&Itemid=460

[4] http://www.sciencedaily.com/releases/2009/03/090310152329.htm . Bahsekonu araştırmanın tam metni için bkz. Morris MJ, Na ES, Johnson AK, “Salt craving: the psychobiology of pathogenic sodium intake”, Physiology & Behavior, 2008, Vol. 9, N.5, p.709-721.

[5] Ziya Ergin, “Tuzun Üretim Teknolojisi ve İnsan Sağlığındaki Yeri”, Madencilik, Mart 1988, Cilt: 27, Sayı: 1, s. 20.

[6] http://www.beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=1567:kaya-tuzu&catid=83:ak&Itemid=460

[7] Ultrasonik Salinizer; tankındaki tuz solüsyonunu ultrasonik frekans vibrasyon yöntemi ile, çoğu 1 mikronun altında olan 5 mikrondan küçük ve solunabilir partiküller haline getirip dağıtan medikal bir cihazdır.

[8] Ukrayna’daki tuz mağaraları ile ilgili olarak bkz. http://www.guardian.co.uk/world/2005/dec/03/ukraine.tomparfitt ve  http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/4575388.stm . Slovakya’daki tuz mağaraları için ise bkz. http://spectator.sme.sk/articles/view/27566/3/