Aidin Salih: Ramazan ve Hikmetli Oruç

0
549

Aidin Salih: Ramazan ve Hikmetli Oruç

(Sadehayat.com)

“Aidin Salih Hanımefendi’nin Ramazan ayı ve Oruç hakkındaki yazısı bu ay Keşkül Dergisi’nde yayınlandı. Aidin Salih bu yazıda Ramazan ve Orucun hikmetlerinden bahsederken sağlıklı ve bereketli bir Ramazan için nasıl beslenmek gerektiğini anlatıyor.”

İbn Sina, hastalıkların sebebi sorulduğunda yalnızca iki sebep söyler: Çok yemek ve yemek üstüne yemek yemek. “Her hastalığın sebebi tokluktur.” Hadis-i şerifi mucibince az yemek sıhhatin anahtarı, ilmin ise şartıdır. İnsanı  bedenen ve nefsen az yemeğe hazırlayan en kuvvetli terbiyeci ise oruçtur.

Sağlığını korumak isteyen veya geri kazanmak isteyen kişi şunlara dikkat etmelidir:

1. Gıdaları iyi çiğnemek gerekir:

Sindirim, ağızda tükürük bezlerinin salgıladığı fermentler ile başlar. Ardından mide ve bağırsaklar ile devam eder. Gıdalar ağızda ne kadar iyi çiğnenirse, beyin gıdadan aldığı bilgilerle sindirim sistemini o kadar iyi hazırlar. İyi çiğnenmemiş gıdalar sindirim işlemini birinci basamakta bozmuş olur. Zira besin, ağız-mide-bağırsaklar sıralamasından sonra hücreye ulaşana kadar toplam dört aşamada sindirilir. Birinci aşamada bozulan sindirim, diğer aşamalarda da felakete zemin hazırlar

2. Az yemek tüketilmelidir:

Sağlıklı bir insanda mide 200-250 gr. yemeğin birinci hazmını 3-4 saat içinde kolayca gerçekleştirebilir. Bunun iki katı yendiğinde ise sindirim zorlaşır, fazlalıklar vücutta depolanmaya başlar ve kalp normalden 4-6 kat fazla çalışır.

İnsanlar fazla yemenin bedelini şişmanlıkla ve hastalıkla öderler.

Araf suresi 31. Ayette “Yiyin için ancak israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez” buyrulmaktadır. Çok yemek beden için olduğu gibi nimetler için de büyük bir israftır. Çünkü “İki kişiye yeten üçe yeter. Dörde yeten beşe de yeter.” hadis-i şerifi günümüz insanını çok iyi tarif etmektedir. Günümüzde bir kişinin yediği en az üç kişiye yetecek miktardadır.

Yine Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimiz bir hadisinde “Allah’a en sevimli olanınız yemesi en az ve bedenen en hafif olanınızdır” buyurmaktadır. İnsan bu özellikleri sağlıklı bir şekilde ancak az yiyerek elde edebilir.

3. Yeme içmede sıraya dikkat edilmelidir:

Et, yumurta ve peynir gibi proteinli yiyecekler midede hazmı uzun süren besinlerdir. Tatlılar ve meyveler midede fazla kalmadan bağırsağa geçerek, birinci hazmını burada tamamlar. Su ise midede vücut ısısına ulaştıktan sonra bağırsağa geçer. Bu sebeple önce su içilmeli, sonra meyve veya tatlı; sonra salata ve yemek yenmelidir. İki çeşit yemek yeniyorsa hafif ve sulu olanı önce ağır ve kuru olanı sonra yenmelidir. Bugün yemenin usulünü öğrenmeyen insanlık midesini en şerli şekilde doldurup hastalıkları kendi eliyle kazanmaktadır. Önce yemek yenmesi öğrenilmeli ki marifete mazhar olunsun.

Yemekten sonra yenen meyve ve tatlı hazmını tamamlamak için bağırsağa geçemez, midede mayalanır ve çürür.

Kuranı Kerim’de yeme içmede bu sıranın takip edilmesi gerektiğine işaret eden deliller vardır; “…beğendikleri meyveleri ve kuş etlerini dolaştırırlar.”(Bakara Suresi 57. ayet)

Yemekten sonra içilen su ve diğer sıvılar mideyi genişletir, mide asitini seyreltip yavaşlatır, sindirim süresini uzatır. Yemek esnasında su içmek ise daha büyük bir hatadır. Lokmaların iyi çiğnenmesini engeller, tükürük bezleri yeterli enzim üretemez ve hazım ağızda bozulur. Özellikle Ramazan’ın yaz aylarına denk geldiği bu dönemde bu kurala dikkat etmek çok önemlidir. Su, yemekten en az 1,5 saat sonra içilmelidir. Ancak lokmanın çok kuru olduğu özel durumlarda her lokmanın ardından az bir yudum su içilebilir. Nitekim başka bir ayet-i kerimede “yiyin-için” buyrulmaktadır. Yemekten sonra çok hararet hissedilirse de az miktar su içilebilir.

4. Gıdalar taze iken tüketilmelidir:

Yemekleri pişirdikten hemen sonra tüketmek ve bir sonraki güne bırakmamak gerekir. Bekleyen yemek üstünde mikroplar oluşur ve yemeğin yapısını değiştirirler. Yemek yeniden ısıtıldığında ise yeni kimyasal bağlantılar oluştuğundan yiyenlere faydadan çok zarar verir. Isıtılan yemeğin özü değişir, hazımı ağırlaşır, hatta imkânsızlaşır.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) akşamdan kalan ve ertesi gün ısıtılan yemeği asla yemezdi.

Ramazan sofralarının vazgeçilmezi: Hurma

İnsan besin olarak sadece hurma tüketebilir. İnsan vücudu için gerekli olan her tür vitamin hurmada bulunmaktadır. Hurma güvenilir yerden alınmalı, GDO’suz olduğundan emin olunmalı, yıkanmadan ve kabuğu ile yenmelidir. Günde 1-5 tane hurma çekirdeğinin yutmakta da çok fayda vardır. Özellikle bağırsak tembelliğine ve basura iyi gelir. Hurmanın kabuğunda bulunan mikroplar sağlıklı insan bağırsağında bulunan mikroplar ile aynıdır. Hurmayı yıkamadan yemekle bağırsağa faydalı mikroplar ekilmiş olur.

Aynı zamanda hurma folik asit kaynağıdır. Hurma kan üretimini düzeltir ve demiri yükseltir. Hurma bir öğün olarak, tek başına yenmelidir (su veya yeşil çay ile birlikte olabilir). Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir öğünde hurmayı kavun veya karpuz veya kaymakla yerdi.

Peki dünya nimetlerinden faydalanmak gerekmez mi? Allah tüm bunları insanın emrine verdi. Gıdada çeşitliliği terk etmek kendimize nimetleri haram etmek olmaz mı?

Müslümanlar yemenin farzlarını unuttular. Yemenin ilk farzı yemeğin nerden geldiğini ve içeriğini araştırmaktır. İkinci farzı ise besmele çekmektir. Araştırmadan hiçbir şey ağza konmaz –yiyecek, içecekler, ilaç veya diş macunu. Eğer yenecekse de, besmele çekmeden, “Estağfurullah” diyip utanarak yemek gerekir. Çünkü besmele sadece temizliğinden ve helalliğinden emin olunan bir gıda üzerine söylenebilir.

Müslüman çok çeşit yemeye kendisini alıştırmamalıdır. Müslüman yaratılan tüm gıdaları yemezlerse nimete karşı saygısızlık ettiklerini düşünürler. Hâlbuki Allah bize çok çeşit gıda vermedi, biz öğünlerimizi çeşitlendirdik. Dünyanın her iklim ve bölgesinde, coğrafyasında o yöre için özel, ekolojik bir ortam vardır. İnsan sadece kendi ekolojik ortamında yetişen bitki veya hayvanların eti tüketebilir. Çünkü kendisi için en uygun besin budur. Ama insan her gıdayı devamlı tüketebileceği besinler olarak görmemelidir. Gıdalar arasından kendisi için en uygun olanları seçmeli ve onları tüketmelidir.  Şu an ülkemize bütün dünyadan çeşitli gıdalar geliyor. Fakat bu coğrafyada yaşayan halkın hazım sistemi, bu gıdaları sindirmek için uygun değildir. Ancak Kuranı Kerim’de adı geçen gıdalar elbette müstesna. Onlar herkes için uygun ve son derece faydalıdır.

Gıdaları mümkün olduğunca az çeşit olarak tüketmek de hem hazım hem de sağlık için önemlidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir öğünde tek çeşit yemek yerdi ve ocakta tek kazan kaynaması gerektiğini buyururdu. Yaşantısı boyunca toplamda yediği gıda çeşidi çok sınırlıydı. Bizler için de en doğru yöntem budur.  Fakir veya zengin olsun Allah’ın kanunları herkes için aynı. Zengin mütevazı yemeyi bilmeli, fakir de halinden şikâyet etmemeli.

Az çeşit yemek vitamin eksikliğine sebep olmaz mı?

Vitamin ve mineral eksikliği olmaması için bağırsak sağlıklı olmalı. Sağlıklı olması için tıbbi ilaç ve antibiyotikler kullanılmamalı, çok çeşit yemek yenmemelidir. O zaman bağırsaktaki doğal mikroflora bütün vitamin ve gerekli maddeleri üretebilir. Çok çeşitli yiyen, kimyasal ilaç kullanan ve böylece bağırsaklarının doğal florasını bozan kişi vitaminleri sindiremeyecektir.

İdeal oruç nasıl olmalı?

Ramazanda beslenme kurallarına dikkat etmek Ramazanı bereketli, huzurlu ve maneviyatlı geçirebilmek için çok önemlidir. Ramazanın yaz aylarına denk geldiği bu dönemde sahur erken iftar da geç vakitte edilmektedir. Bu nedenle Ramazanı aşağıda verilen programa uygun geçirmek faydalı olacaktır.

Sahurda: Limonlu su içilmeli ve hurma yenmelidir. Hurma yerine kabuklarıyla birlikte incir ya da herhangi meyvede yenebilir.

İftarda: Önce su içilir, ardından tek çeşit meyve yenebilir. Meyve yedikten sonra akşam namazı kılınır ve iftara devam edilir. İftarda en fazla 2 çeşit yemek yenebilir: çorba ve salatayla yemek. Yemekten sonra su veya içecek içilmez. Çünkü içecek mide suyunu seyreltir ve hazım zayıflar. 2 saat sonra yudum yudum su içilebilir, az şekerli taze kavrulmuş kahve de içilebilir.

Ramazanda zengin bir sofra ile sahur yaptıktan sonra uyumak hazımsızlığa sebep olur ve iştahı açar. Bu nedenle oruç zor geçer ve iftarda fazla yeme ihtiyacı doğar. Sahurda su içen ve hurma yiyenlerin orucu hafif ve kolay geçer.

Bunun dışında sahurdan sonra uyumayanlar sahurda hafif bir kahvaltı yapabilirler. Ancak bu durumda iftar da hafif geçirilmelidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) bazen 3 aylar boyunca sahur ve iftarda sadece su içer ve hurma yerdi. Bu orucun ne kadar etkili ve rahmetli olduğunu Ramazanda 10-15 gün sahur ve iftarda sadece limonlu su içerek, hurmayı çörekotu ve zeytinyağına batırıp yiyerek tecrübe edebilirsiniz.

Bu oruç aynı zamanda kan üretimine ve özellikle HCT yükselmesine yardımcı olur.

Bizim geleneğimizde iftar sofrası zengin ve gösterişlidir. Hatta biz bunu Ramazan bereketi olarak değerlendiririz. Çeşit artar, konuklara çok yemek yedirmeler başlar. İnsanlar Ramazanda kilo alır, uyuklar. Kilo alınca sağlık kazanıldığı düşünülür.

Bugün insanlar orucun mahiyetini unuttuğu için bu söyledikleriniz oluyor. Tarihte de bunun örneklerini görmek mümkün. Osmanlının son dönemlerinde sünnete uygun yeme kuralları unutuldu ve sofralara birden fazla çeşit gelmeye, yemek ziyafet ve şenliğe dönüşmeye başladı. Bana göre, Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde imanın zayıflaması ve imparatorluğun çökmesinin sebeplerinden biride sofralardaki bu değişimdi.

Her şeyin çöküşü sofradan başlıyor. Sağlığın, aklın, hayânın ve imanın çöküşü de. Çok yiyen, yediklerini hazım edemez. Hazım olmamış gıdaların metabolik atıkları vücutta birikir. Kan damarlarını tıkar, beyinde kan ve sıvı dolaşımı yavaşlar, nörolojik ve ruhsal problemler meydana gelir; kilo çoğalır. İnsan, kilo kazandıkça düşünce ve anlayış kabiliyetini ve aklı aynı oranda kaybeder. Akıl kaybını ise ruhsal problemler, hayâ ve imanın kaybı takip eder.

Ama Osmanlı sultanlarının veya Müslüman âlimlerin minyatürlerde veya o dönemdeki batılı ressamların çizimlerinde kilolu olarak görüyoruz.

Osmanlı sultanları çalışkanlardı, asla tembel değillerdi. Küçüklükten itibaren katı intizam, ölçülü beslenme, din ve bilim öğrenir; savaş oyunları oynar, at biner, kılıç kullanırlardı. Ancak resimlerde onlar da zevke – nefse düşkün gibi hep kilolu gösteriliyor.

Sultanların ömrü, Yıldırım Beyazıt gibi, at üzerine savaşlarda geçiriyordu. Böyle bir yaşam şekline sahip sultanlar nasıl kilolu olabilirler? Elbette kuru ve kaslı, geniş ve heybetliydiler. Biz onları resimlerde kilolu görmeye alıştık. Ama bu resimleri kim çiziyor, araştırmıyoruz.

Günümüze dönecek olursak bazı kilolular böbrek hastası olabilir. Onlar metabolik atıkları atamadıkları için yağda depolarlar.

Yani bazen kilo insanı hastalıklardan koruyor mu?

Evet. Böbrek yetmezliği için bu kurtarıcı bir faktördür. Şişmanlık onları böbrek iflasından koruyor. Bu kimselerde hipotroid geliştiği ve metabolizma yavaşladığı için de kilo vermek çok zor oluyor. Ancak dikkatli beslenen ve yaşayanlar, böbreklerini koruyan şuurlu kimseler henüz bu duruma gelmemişlerse şişmanlığa mahkûm değiller.

Bununla birlikte bazı vücut tipleri kuru ve zayıf olamazlar. Bunlar kan grubu B olan kişilerdir. Onlar tabiatları gereği balık etli olmaya meyilliler.

 Kaynak: Keşkül Dergisi