“Bozulabilen Gıdalar Tüketin”

0
240

12.20.2013_kitap_tanitimi

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar halkı endüstriyel gıdaların zararları konusunda sıklıkla uyaran bir bilim insanı. Dünya gazetesi yazarlarından da olan Dizdar sağlıkla ilgili tüm uyarılarını "Yemezler" (Hayy Kitap) isimli kitabında topladı. Yavuz Dizdar ile kitabı neden yazdığını, sağlıklı beslenme ve sağlıklı kalma adına nelere dikkat etmemiz gerektiğini konuştuk.

Kitabın adı neden "Yemezler"?

Dört yıl önce yoğurdun neden ekşimediğini merak ederek araştırmaya başladım. Sonrasında piliçlerin neden bu kadar hızlı büyüdüğü, kekin nasıl bu kadar uzun süre bozulmadan kalabildiği gibi birçok konuyu araştırdım. Sonuç olarak doğallıktan uzaklaşmış bu endüstriyel ürünlerin yenilebilir olmadığını, sağlığımıza çok büyük zararları olduğunu anladım. Kitapta da bunları yemeyeceğimizi anlattım.

"Endüstriyel işlemler besinlerin bize gerekli olan kısmını yok ediyor"

Endüstriyel ürünler bize steril yani mikroplardan uzak ürünler sunmuyor mu?

Endüstriyel ürünler mikropsuz olmakla övünüyor ama dünyanın en sağlıklı besini olan anne sütü mikroorganizma içeriyor. Hatta oradan aldığımız doğal mikroplar ömrümüz boyunca bağırsak floramızı koruyor. Endüstrinin temel amacı hijyenik süt üretmekse pastörizasyon yeterli. Ama buradaki esas amaç ürünleri rafta uzun süre kalabilecek hale getirip dağıtım sıklığını azaltmak.

 Raf ömrü uzayan ürünlerin bize nasıl bir zararı var?

Endüstri, ürünün raf ömrünü uzatabilmek için ürünleri aşırı yüksek sıcaklık (UHT), çok yüksek basınç, homojenizasyon, radyoaktif ışınlama gibi işlemlere tabi tutuyor. Böylece süt, ayran ve yoğurt ekşimiyor, yumurta kokuşmuyor. Ancak bu uygulamalar vücudumuz için
çok gerekli olan süt, yoğurt, yumurta gibi gıdaların besleyici değerini yani faydalandığımız kısmını yok ediyor.

 "Çocukları bu gıdalardan uzak tutmak gerekir" diye özellikle uyarıyorsunuz, neden?

Çocuklar gelişebilmek için bu gıdaların besleyici değerine çok daha fazla ihtiyaç duyuyor. Bir de çocuklar tada ve kokuya çok hassas. Doğal gıdalar lezzetli  ama işlenmiş gıdaların tadı nötre yakın. Çocuk işlenmiş yoğurdun nötr tadına alışınca damak hafızası gerçek ve sağlıklı olanı kabul etmiyor. Ömrü boyunca işlenmiş gıdaları tercih ediyor.  Bu nedenle ailelerin birinci sorumluluğu çocuklarını doğal gıdalara alıştırmak.  

 Endüstriyel beslenme ile hastalıklar arasında nasıl bir ilişki var?

Endüstriyel beslenme sonucunda özellikle diyabet ve bununla tetiklenen kalp hastalıkları, tiroid ve kalınbağırsak gibi dokuların otoimmün hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve kanser artış gösteriyor. Artan diğer sorunlar ise fıtıklar, saç ve
tırnak zayıflıkları, eklemlerdeki esneklik. Sağlıklı beslenme alışkanlığını kazanırsak hastalıklarımızın iyileştiğini göreceğiz.

"Bozulabilen, ekşiyebilen ürünler doğaldır ve kilo aldırmaz"

* Vücudun ihtiyaçlarının eksiksiz karşılanması için en iyi kaynaklar taze sebze ve meyveler, işlemden geçmemiş sütten üretilmiş yoğurt, kefir ya da gerçek boza gibi mayalanmış ürünler; bakliyat, hububat ve doğal beslenmiş hayvanın etidir. Bozulabilen, ekşiyebilen ürünler doğaldır ve kilo aldırmaz.  
* İyi yemek tencerede ağır ateşte yavaş pişer. Pekmez ve gerçek boza gıdadan öte deva gibidir, mevsiminde bulunup mevsiminde tüketilmelidir. Dokularımızın tamirinde kolajen içeriğinden dolayı paça çok önemlidir.
* Marketler gıda mezarlıklarıdır. Görüntüsü güzel ama tadı ve besin değeri olmayan meyveler, sebzeler satıyorlar. Ekolojik pazarlar güvenli alışveriş için en uygun ortamlar. Mevsiminde, tadı ve kokusu yerinde olan, bozulabilen meyve-sebzeleri tüketin.
* En iyisi, güvenilir bir kaynaktan alınan açık sütü kaynattıktan sonra 10 dakika kısık ateşte pişirip yoğurt vb. ürünleri bu sütten evde hazırlamaktır. Kışlık bakliyat ve hububat, salça ve yağ mümkünse köyden temin edilmelidir.
* Neyin yenebilir olduğu konusunda hayvanlara bakın. Mesela işlemden geçmiş süt, salam ve sosisi kediler yemez. Evde hazırladığınız bir kek yere döküldüğünde karıncalar yer. Ama endüstriyel kek yere döküldüğünde karıncalar dönüp bakmıyor bile.

Pekmez ve gerçek boza vücuda ilaç gibi geliyor. Endüstriyel yumurtaların ve sütün ise bir faydası yok.

"20 dakikada pişen bir piliçte antibiyotik vardır"

* Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içeren yemlerle beslenen hayvanlar kanser oluyor. Bizler de
o hayvanları yiyoruz. Bugün sırf böceklenmesin diye nohutun ve mercimeğin bile radyoaktif ışınlamadan geçirildiği söyleniyor. Sosis o kadar çok işlemden geçiriliyor ki tadı kayboluyor Bunu önlemek için tatlandırıcı koyuyorlar. Tatlandırıcılar da rengini değiştiriyor. Onu da içine boya koyarak çözüyorlar. Tüm bunlardan sonra "Kanserli insan sayısı neden hızla artıyor, neden bu kadar küçük yaşta kanser olunuyor?" diyoruz. İnsanlar yoğurt, beyaz et gibi besinler yiyerek sağlıklı beslendiklerini zannediyor. Ama doğal olanlarını tüketmezlerse, sağlıklı zannettiğimiz o gıdalar sağlığımızı mahvediyor.
* GDO'lu gıdalarla beslenen tavuklara hızlı büyüsünler diye antibiyotikler de veriliyor ve bu tavukların tadı saman gibi oluyor.
45 günde kesilip "tavuk niyetine" aldığımız piliçlerde ihtiyaç duyduğumuz sülfür gibi içerikler yok. 20 dakikada pişen piliçte antibiyotik vardır, sağlıksızdır. Gerçek tavuk
1.5 saatten önce pişemez, suyunda jöle oluşturur. Piliç gibi, endüstriyel yumurta da ciddi bir sorundur.

"Bir portakalda 20 çeşit tarım ilacı bulundu"

* Fruktoz ile pankreas kanseri ve diyabet ilişkisi güçlü bilimsel delillerle kanıtlandı. Bir sıçana beş gün, yüzde 20'lik fruktoz solüsyonunu içirin, yüzde 100 diyabet oluyor. Hastalık yaptığı
bu kadar net olmasına rağmen serbest fruktozlu içecekler meşrubat sanayiinin ana girdisi konumunda. Fruktoz endüstriyel tatlı ürünlerin dışında sosis, ekmek, hamburger köftesi gibi ürünlerde de kullanılıyor.  

* Ülkemizde tarım ilaçlarının nasıl ve ne kadar kullanıldığını, ilaçları bize satan şirketler dışında devlet dahil kimse bilmiyor. Geçtiğimiz senelerde üniversitede üç kişi, güvenilir diye bilinen bir marketten aldıkları bir portakaldan birer dilim yedikleri için zehirlendi. Portakalı Adli Tıp'a gönderdik, içinde ve dışında 20 çeşit tarım ilacı artığı bulundu.

Kitabın içinde neler var?

kitap_yemezler

Giriş: Batı akademisine "beslenme temelinde" samimi bir eleştiri

Bölüm 1: Bilimin endüstrileşme süreci

Bölüm 2: Beslenmenin genel felsefesi

Bölüm 3: Sindirim işlevi ve mekanizması

Bölüm 4: Beslenme neden gelenekseldir?

Bölüm 5: Beslenme ve hastalık ilişkisi

Bölüm 6: Gıdanın endüstrileşmesi, uzun raf ömrünün tarihçesi

Bölüm 7: Süt, yoğurt ve ayranın bozulması

Bölüm 8: Aşırı fiziksel işlem

Bölüm 9: Biyolojinin kötüye kullanılması: Endüstriyel et, piliç ve yumurta

Bölüm 10: Şeker neden zararlıdır

Bölüm 11: Tarım ilaçları, zararlılarla mücadelenin çok daha ötesi

Bölüm 12: Endüstriyel gıda nasıl hasta eder?

Bölüm 13: Çıkarımlar

Bölüm 14: Beslenmenin ekonomisi, uluslararası boyutta derin ticaret zinciri

Dr. Yavuz Dizdar Kimdir?

1964'te İstanbul'da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki orta eğitimini 1982'de; İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini 1988'de tamamladı.

Tıp eğitiminin ardından, o yıllarda Siirt'e bağlı olan Batman'da yaklaşık bir yıl mecburi hizmet yaptı. 1989-1992 yıllarında İstanbul Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı'nda ilaç bilimi üzerine, 1992-1996 yıllarında Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı'nda kanser üzerine uzmanlık eğitimini tamamladı.

Bu eğitimlerinin yanı sıra İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nde kanser biyolojisi ve immünolojisi doktorası unvanını aldı. Halen aynı enstitüde radyasyon onkolojisi uzmanı olarak çalışmaktadır.

Tıbbi çalışmalarına paralel olarak 1994'ten bu yana Dünya Gazetesi'nde sağlık ekonomisi ve politikası konusunda yazılar yazmaktadır. İstanbul Üniversitesi'ne ve üniversiter eğitime yönelik yazılarının yer aldığı Fakülte dergisi 2008 yılından beri yayın hayatındadır. Bireysel çalışmalarının amacı bilimde yeni düşüncenin desteklenmesidir. Faaliyetlerinin bütünü "hakkaniyetli, bağımsız ve sürdürülebilir bir yaşam" başlığı altında özetlenebilir.

Kaynak: Milliyet.com/Metin Uyar